Sevgiliye söylenen aşk sözcüklerinin çoğunda güller vardır, ateşli dudaklar vardır. Havva’dan Azize Meryem’e kadar ateşli ve tutkulu her aşkın betimlemesinde güller kullanılır. Bazılarında ise alev alev yanan dudaklardan bahsedilir. Bunların sevgiliye duyulan ilahi aşkın tarifi olduğu söylenir. Kaldı ki okuduklarımızdan da bunu anlıyoruz zaten.
Peki gerçekten öyle midir?
Güller ve dudaklar aşkın temsilcisi olabilir mi?
Bunu anlamak için davranışlara ve duygulara bakmak gerekir.
Mesela aşk, gülün hangi özelliğinden öykünerek bu bitkiye benzetilir? Kokusu… Rengi… Şekli.. Dikenleri…
Ya da dudakların hangi özelliği aşkı temsil eder.. Ateşli oluşları mı? Dolgun bir dudak ince bir dudaktan daha mı şanslıdır mesela..
Teknik olarak fonksiyonel olmayan yada bir becerisi olmayan nesnelerin hayata pek katkıları olmaz.. Bakınız ”Tek İdeolojik Sorunum: Kabak Yemeği” yazıma. Orada farklı bir varyasyonla konuyu anlatmaya çalışmıştım.
Fonksiyonel değilse yüklenen anlam benzetmeden öteye gidemeyecek gibi görünüyor.
Ama tirbuşon öyle mi? En güzel aşkların coşkusuna eşlik eden muhteşem alet. O olmadan mesela sevgilinize hazırladığınız sofradaki şarap anlamsızdır. Öyle kaşıkla ittireyim, çakmakla yakayım derken şarabı mahvetme ihtimaliniz vardır.
Bu güzel alet size sorunsuz bir kapı açar.. Şarabın lezzetine zerre müdahale etmez.. Aşkın en güzel haline sizi hazırlar..
Şarap aşkın hammaddesi ise o na ulaşmanın anahtarı da tirbuşondur..
Düşünsenize, eğer tirbuşon icat edilmeseydi pek çok aşk başlamadan bitecekti…
Bu durumda güllerin ve dudaklarında bir önemi olmayacaktı…